22 Ağustos 2023, 08:48 | #1 |
Çevrimiçi | Gül Dönüyor Avcumda - Edip Cansever
I O akşam söylediydim ona Gördüm Hümakuşunun iskeletini Haber de saldıydım Pegasos'un sırtındaki ozana Seyretsin diye ölümün bu sırça gelinliğini Duyan da var bunu duymayan da. O gün bugündür ıslık çala çala Gelip geçiyor kapımın önünden Konuşuyoruz da arasıra. Geçen gün dedi ki Farketmez gözyaşı kimseyi, ruhsa Başıboşbir deniz gibi anlamsız yatar Kocaman bir ıssızlığı yonta yonta Anlattı sonra uzun uzun. Nasıl onardığını eski tekneyi Nasıl kalafata çektiğini, boyasını Hangi dağ çiçeklerinden kardığını. (Bir çocuk dişi parladıydı.. Çekmişti onu kırmızı bir akşamüstünün dişetlerine. Ya direkleri? özenli bir kılıfa girer gibi girmişti göğe. Doğrusu görkem iki parmak arasında büyüyen ama hiç gölgesi olmayan uçsuz bucaksız bir bitkiydi. Giz olmayan bir gizdi belki. Evleri dolaşan cinsiyetsiz bir tanrı da olamazdı ki. İnandıydı bu yüzden kanının tekneyi dolaşıp şafakları çevirdiğine. Ve gördüydü yer değiştirdiğini gövdesiyle teknenin böylece ruh olduğunu anladıydı bira köpüğü gibi altınsı altınsı parlayan tahtalara. Ve yetinmedi. Bir öğleüstü konservesini yedi. Çekti bıçağını sapladığı yerden kaldırdı havaay. Birden parladı bıçak dünya zamanından başka bir zamanla ve noktalandı uzayın çilekleri işbaşındayken. Besbelli bir uzay tapınağındaki ilk duaydı bu. Ve seyretti uzun uzun tarihte yeri olmayan bu titreşimi. Bir şey ki artık birdenbire her şeydi. Ve yazdı bordasına İki Parmak diye İki Parmaktı çünkü teknenin ismi.) II Ey iki el arasındaki çaresiz vakit Yıkanmış çekmiş çamaşırlar gibisin Azsın, öyle çok kıyılısın ki genişliğime İçinde asfaltların dondurmaların eridiği bir salı Mühürler gibi kazılmış çarşambanın üstüne Tuz uzun, bakışlarımsa bir avuç tuzla orantılı Tam yüreğimin hizasında o otel Bir otel ki sabah akşam buruşturan kıyıyı Dönüp dönüp arkama baktığım işte Severek bir ıslak battaniyeyi belki Didiklenmiş bir saati, yıpranmış Tırnak uçlarını ve her şeyi. Oysa ey denizlerin ıslak geçidi Her yandan sızan şeridi akarsuların Balığın dil bilmeyeni ben Neden hep tuzdan anlardım o zaman Tuzdan mı, evet tuzdan Denizin merasından yani. Uzat elini artık, kutla kendini Götür bir bardak sonsuz suyu ağzına Bak Gördün mü, hem de nasıl Bir gül dönüyor öteki avucunda. III Ağrıtmayan böylece dindirmeyen o sabah Puhukuşu muydu, neydi, öttü uzun uzun Biçimini vermeye çalıştı bir yıkıntıya Biz geçince dönüp baktı arkamızdan üç çocuk Üçü de Bir tahta perdenin önündeki ömründe Gözleri dümdüz, kireç kıyıları gibi Bir yanıp bir sönüyordu umuda ve ezikliğe. Farketmez deniz de gözyaşını, dedim ustama Ve gözyaşı denizi Ey göstergelerinen güzeli, göster ki beni Ben ıssızı yonta yonta gürültüler ederim Kendimi yonta yonta dağılan bir mermerim O sabah demir atmış bulduk Tekneyi bütün kıyılarda.
I O akşam söylediydim ona Gördüm Hümakuşunun iskeletini Haber de saldıydım Pegasos'un sırtındaki ozana Seyretsin diye ölümün bu sırça gelinliğini Duyan da var bunu duymayan da. O gün bugündür ıslık çala çala Gelip geçiyor kapımın önünden Konuşuyoruz da arasıra. Geçen gün dedi ki Farketmez gözyaşı kimseyi, ruhsa Başıboşbir deniz gibi anlamsız yatar Kocaman bir ıssızlığı yonta yonta Anlattı sonra uzun uzun. Nasıl onardığını eski tekneyi Nasıl kalafata çektiğini, boyasını Hangi dağ çiçeklerinden kardığını. (Bir çocuk dişi parladıydı.. Çekmişti onu kırmızı bir akşamüstünün dişetlerine. Ya direkleri? özenli bir kılıfa girer gibi girmişti göğe. Doğrusu görkem iki parmak arasında büyüyen ama hiç gölgesi olmayan uçsuz bucaksız bir bitkiydi. Giz olmayan bir gizdi belki. Evleri dolaşan cinsiyetsiz bir tanrı da olamazdı ki. İnandıydı bu yüzden kanının tekneyi dolaşıp şafakları çevirdiğine. Ve gördüydü yer değiştirdiğini gövdesiyle teknenin böylece ruh olduğunu anladıydı bira köpüğü gibi altınsı altınsı parlayan tahtalara. Ve yetinmedi. Bir öğleüstü konservesini yedi. Çekti bıçağını sapladığı yerden kaldırdı havaay. Birden parladı bıçak dünya zamanından başka bir zamanla ve noktalandı uzayın çilekleri işbaşındayken. Besbelli bir uzay tapınağındaki ilk duaydı bu. Ve seyretti uzun uzun tarihte yeri olmayan bu titreşimi. Bir şey ki artık birdenbire her şeydi. Ve yazdı bordasına İki Parmak diye İki Parmaktı çünkü teknenin ismi.) II Ey iki el arasındaki çaresiz vakit Yıkanmış çekmiş çamaşırlar gibisin Azsın, öyle çok kıyılısın ki genişliğime İçinde asfaltların dondurmaların eridiği bir salı Mühürler gibi kazılmış çarşambanın üstüne Tuz uzun, bakışlarımsa bir avuç tuzla orantılı Tam yüreğimin hizasında o otel Bir otel ki sabah akşam buruşturan kıyıyı Dönüp dönüp arkama baktığım işte Severek bir ıslak battaniyeyi belki Didiklenmiş bir saati, yıpranmış Tırnak uçlarını ve her şeyi. Oysa ey denizlerin ıslak geçidi Her yandan sızan şeridi akarsuların Balığın dil bilmeyeni ben Neden hep tuzdan anlardım o zaman Tuzdan mı, evet tuzdan Denizin merasından yani. Uzat elini artık, kutla kendini Götür bir bardak sonsuz suyu ağzına Bak Gördün mü, hem de nasıl Bir gül dönüyor öteki avucunda. III Ağrıtmayan böylece dindirmeyen o sabah Puhukuşu muydu, neydi, öttü uzun uzun Biçimini vermeye çalıştı bir yıkıntıya Biz geçince dönüp baktı arkamızdan üç çocuk Üçü de Bir tahta perdenin önündeki ömründe Gözleri dümdüz, kireç kıyıları gibi Bir yanıp bir sönüyordu umuda ve ezikliğe. Farketmez deniz de gözyaşını, dedim ustama Ve gözyaşı denizi Ey göstergelerinen güzeli, göster ki beni Ben ıssızı yonta yonta gürültüler ederim Kendimi yonta yonta dağılan bir mermerim O sabah demir atmış bulduk Tekneyi bütün kıyılarda. |
IRCForumu.Net - Reklam Alanı | |
|
Etiketler |
avcumda, cansever, dönüyor, edip, gül |
IRCForumu.Net - Sponsor Bağlantılar | |
|
| |