IRCForumu.NET - Türkiye'nin IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluştuğu Forum muhabbet


ircforumu reklam ircforumu reklamdamlasu bizimkiler sihirlisohbet sohbetelit


Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 07 Ekim 2023, 20:29   #1
Çevrimdışı
Sepetçi İle Zengin Adam - Serdar Yıldırım


SEPETÇİ İLE ZENGİN ADAM
Vaktiyle bir ülkenin bir şehrinde bir sepetçi adam yaşıyormuş. Bu sepetçi sabahtan akşama kadar dükkânında sepet yapmakla uğraşırmış. İşine saygı duyar, en ucuza satacağı sepetleri bile büyük bir özenle hazırlarmış. Bundan dolayı yaptığı sepetler çok sağlam ve dayanıklı olurmuş. Başka şehirlerden, kasabalardan, köylerden onun yaptığı sepetleri almak için dükkânına gelenler bile varmış. Bu sepetçi yalnız salı günleri dükkânında bulunmazmış, çünkü salı günleri o şehirde pazar yeri kurulurmuş ve sepetçi pazarda sergi kurar, sepet satarmış.

Bir gün sepetçi dükkânına çok zengin bir adam gelmiş. Zengin adam sepetçiden işlemeli, süslemeli, rengârenk boyalı, dünyada bir eşi ve benzeri yapılamayacak güzellikte üç tane sepeti üç ay içinde yapmasını istemiş. Sepetçi ise, istenen özelikleri taşıyan üç sepeti üç ay içinde tamamlayabileceğini, fakat bunun için üç yüz altın istediğini söylemiş. Zengin adam istediği parayı fazla bulduğunu söyleyince sepetçi: “ Aslında üç yüz altını emeğimin karşılığı olarak istiyorum. Daha sırada birçok sipariş var, bunları ertelemem lazım. Ayrıca yeni siparişler gelebilir. Bu üç ay içinde pazara çıkmamam gerekir. Siz de takdir edersiniz, pazara çıkmamak kazancımın önemli bir kısmını kaybetmeme neden olacaktır “ deyince zengin adam sepetçiye hak vermiş ve ücretin yarısını peşin ödemiş. Sepetleri alırken kalan yüz elli altını ödeyeceğini söyleyip gitmiş. Sepetçi gündüzlerine gecelerini de katarak uğraşmış, göz nuru dökmüş. Sağlam ve incecik sazları birbirinin üstüne örmüş. Bunların üzerlerini resimlerle, boyalarla süslemiş. Bu arada neden pazara çıkmadığını soranlara durumu anlatmış. Sipariş için gelenlere de sürenin sonunda tekrar uğramalarını söylemiş.

Sonunda, üç aylık süre dolmuş. Sepetçi, zengin adamın geleceği günden bir önceki gün sepetlerin yapımını tamamlamış. İkindi vaktine doğru kahveye çay içmeye gitmiş. Kahvede zengin adamın sabaha karşı öldüğünü öğrenmiş. İyiliksever, dürüst bir tüccar olarak tanınıyormuş. Sepetçi onun nerede oturduğunu öğrendikten sonra üzgün bir şekilde dükkânına geri dönmüş. Yarın olmuş, öbür gün olmuş, aradan bir hafta geçmiş. Sepetleri arayan soran olmamış. Bu arada sepetçi eskisi gibi sepet yapmaya, pazara çıkmaya başlamış ama dükkânının bir köşesinde duran üç sepeti gördükçe bir düşüncedir alıp gidiyormuş.
“ Sepetleri adamın evine götürsem karısı, oğlu, kızı vardır, yüz elli altın ödeyip alıverirler belki. Sepetleri biraz ucuza başkalarına satmaya kalksam, gelirlerse bu dükkana, sepetçi, bizim üç sepet hani? Bak bu torbada yüz elli altın var. Ver sepetleri al paranı derlerse, ben ne yaparım? “ Bakmış bu böyle olmayacak bir sabah sepetleri bir çuvala koymuş, zengin adamın konağına gitmiş. Sepetçiyi konakta zengin adamın üç oğlu karşılamış ve olanları öğrenince çok şaşırmışlar. Gençler, babalarının işlerine yardımcı olduklarını ve onun kendilerinden gizli saklısının bulunamayacağını, sepetlerin gerçekten güzel olduğunu fakat yüz elli altın verip bunları almalarının mümkün olmadığını, babalarının sepetleri üç yüz altına alıp da ne yapacağını bilmediklerini söylemişler. Bunun üzerine sepetçi sepetlerini alarak dükkânına dönmüş.

Aradan günler, haftalar, aylar geçmiş. Bu zaman zarfında üç sepetin hikâyesini duyan pek çok kişi sepetçinin dükkânına gelip sepetleri görmüş ve çok beğenmiş. Sepetçi üç sepet için yüz elli altın istediğinden kimse sepetleri almaya yanaşmamış. Bir gün o ülkenin padişahı ününü duyduğu üç sepeti görmeye gelmiş. Sepetlerin güzelliğine hayran kalan padişah yüz elli altın ödeyip sepetleri almış. Zamanla üç sepetin ünü dünyanın birçok ülkesine yayılmış. İmparatorlar, krallar, prensler.. Padişahtan üç sepeti alabilmek için yarış içine girmişler. Sepetçi bir kralın padişaha üç sepet için on bin altın teklif ettiğini duyunca hayretler içinde kalmış. Sepetçi yapmış olduğu sepetlerin bu derece ünleneceğini ve bu kadar pahaya çıkacağını beklemiyormuş. Bu durumun nedeninin sepetlerin çok güzel olmasının yanı sıra onların meydana geliş hikâyesindeki değişik şartların ve zengin adamın üç sepeti neden yaptırmak istediği sorusunun bir türlü cevaplandırılamamasının etkili olduğunu biliyormuş.

Günlerden bir gün zengin adam sepetçinin rüyasına girmiş ve üç sepeti, üç oğluna hediye olarak yaptırdığını söylemiş. "Oğullarım evlenirken, sepetleri altınla doldurup düğün hediyesi olarak verecektim." demiş. Sepetçinin, canım efendim, tanesi yüz altına özel sepet yaptıracağınıza, benim dükkandaki beş altınlık güzel sepetlerden neden almadınız, sorusuna zengin adam şu cevabı vermiş: " Zenginliğim fark edilsin, herkes tarafından bilinsin istedim. Ben altınları normal bir sepete koysaydım zenginliğimin ne kıymeti kalırdı? Altınların konacağı sepetler de altın gibi kıymetli olmalıydı."

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

---------------------------------------

Nusret Ertürk'ün Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan kısa yazılarından oluşturduğu Aklın Atları kitabına adını veren yazı.

AKLIN ATLARI

Melih Cevdet Anday, ' Rahatı Kaçan Ağaç ' adlı şiirini, Ankara'da yazmıştı. Etlik bağlarına yakın o ağaç mutludur, rahattır. Ama ağacın bir büyük eksiği var; ' Kötülemiyor karanlığı '. Ozan, şiirinde diyor ki; ' Ona bir kitap vereceğim/Rahatını kaçırmak için ' Ozan, ağacın bile karanlığa karşı sessiz kalışını içine sindiremiyor.
Bir de günümüze bakalım. Katmerleşmiş karanlığı kötülemeye yüreği yetmeyen bir sürü insan göreceksiniz...Onlara, kitap değil kitaplık verilse yeridir.
Mahmut Makal, Ömer Nida, Kemal Çukurkavaklı aynı masadayız. Ankara Sanatseverler Derneği. 18.1.1992 günü akşamı. Şair, mizahçı, denemeci, Cumhuriyet yazarı Ömer Nida İstanbul'dan gelmiş. Çukurkavaklı onunla söyleşi yapacak. Makal, hoşbeşten sonra soruyor:
" Sayın Ömer Nida, yayınlanan kaç kitabınız var? "

Ömer Nida, her zamanki alçakgönüllü durumuyla yanıtlıyor:
" Dört beş tane kadar..."

Makal, engin birikimiyle, özgür düşüncesiyle espriyi patlattı:
" Eskiden bir kitapla peygamber olunuyordu. Sen beş kitapla ne oldun? "
Ömer Nida, okurunu kanatlandıran kitaplarıyla hep aramızdadır.

Köydeki Keklikler ( 1976 ), ilk öykü yapıtımdır. Başaran'ın, Makal'ın yapıtlarıyla Yeni Büyük Dağıtım yayınevince 4500 adet basılmıştı. Tümü, altı ayda okuyucusuna ulaşmıştı. Geçende, internette yapıtın adına bir bakayım dedim. Bursa İnegöl'den 1959 doğumlu Serdar Yıldırım'ın 10 ekim 2010 tarihli yazısında yapıtımın izini buldum. Yıldırım, 1982'de İstanbul'da Büyük Dağıtım'a uğrar. Tanıdık ortak, dört kitap seçer, Yıldırım'a verir: Linç ( roman ) Kerim Korcan, Başlayan Kavga ( roman ) Hasan Kıyafet, Radar ( öykü ) Hasan Kıyafet , Köydeki Keklikler ( öykü ) Nusret Ertürk...

' Bak Serdar, bu kitapların sana ve başkalarına çok yararı olacaktır. ' sözü de eklenir. Serdar, Linç'i dokuz, diğerlerini dörder kez okudum. ' diyor. Yıllarla birlikte öyküler yazmaya başlar.
' Kitap okudum, hayatım değişti. '
Kitap dostu Serdar Beyle henüz görüşemedim. Onu, gönülden kutluyorum.
Yazarın, bunları duyması, dünyanın en büyük mutluluğudur.
Bir beyefendi, gezdiği zengin kitaplıktan hoşlanmış. Kitapları tek tek incelemeye başlamış. Ortalara gelince aniden durmuş. Karl Marks'ın yapıtlarına rastlamıştır. Dişlerini sıkmış, bağırmış, 'Kitapsıız! Okusaydı, yaşamı kesin değişecekti. Kitaba, sanata kızanlara ilk yardım diye, birer kitap vermeli...

Örneğin damat adayının mal varlığı sorulur; evi, arabası, katı, yatı... Merak edilecek başka konular olmalı öncelikle. Adaya sormalı: ' Elinizdeki kitabın adını söyleyiniz. ' ' Son ay içinde hangi oyunu izlediniz? ' 'Ezbere, iki şiir okur musunuz? ' ' Sevdiğiniz bir şarkıyı seslendiriniz. ' ' Sizi etkileyen iki bilim insanının buluşlarını anlatınız. ' ' Üyesi olduğunuz iki sivil toplum örgütünün adını veriniz. '

İnsan, ancak aklın atları ile insan olur.
Aklın Atları - Nusret Ertürk - Payda Yayıncılık - Ankara 2013

--------------------------------------

Ben yukarıdaki kitap tanıtımında adı geçen Serdar Yıldırım. Nusret Ertürk Bey, sonunda benimle görüşme imkanı buldu. Dört defa telefonla konuştuk. Pek çok defa mesajlaştık. İnanılmaz güzel ve iyi niyetli bir insan. Ben şimdi Bursa'dayım. Nusret Bey, Aklın Atları kitabını posta yoluyla bana gönderdi. Kitabını imzalamış ve şu mesajı yazmış: Kitap dostu, sanat dostu, vefalı kardeşim sevgili Serdar Bey'e, AKLIN ATLARI ile iyi yolculuklar diliyorum. 26.08.2013

Ayrıca daha sonra yazmış olduğu kitaplardan
Masalımsı Öykülerden oluşan YULAR ve GÜNEŞLER KARARMASIN adındaki kitaplarını bana postayla gönderdi. Sağlıklı ve mutlu kalın. 05.11.2013
SEPETÇİ İLE ZENGİN ADAM
Vaktiyle bir ülkenin bir şehrinde bir sepetçi adam yaşıyormuş. Bu sepetçi sabahtan akşama kadar dükkânında sepet yapmakla uğraşırmış. İşine saygı duyar, en ucuza satacağı sepetleri bile büyük bir özenle hazırlarmış. Bundan dolayı yaptığı sepetler çok sağlam ve dayanıklı olurmuş. Başka şehirlerden, kasabalardan, köylerden onun yaptığı sepetleri almak için dükkânına gelenler bile varmış. Bu sepetçi yalnız salı günleri dükkânında bulunmazmış, çünkü salı günleri o şehirde pazar yeri kurulurmuş ve sepetçi pazarda sergi kurar, sepet satarmış.

Bir gün sepetçi dükkânına çok zengin bir adam gelmiş. Zengin adam sepetçiden işlemeli, süslemeli, rengârenk boyalı, dünyada bir eşi ve benzeri yapılamayacak güzellikte üç tane sepeti üç ay içinde yapmasını istemiş. Sepetçi ise, istenen özelikleri taşıyan üç sepeti üç ay içinde tamamlayabileceğini, fakat bunun için üç yüz altın istediğini söylemiş. Zengin adam istediği parayı fazla bulduğunu söyleyince sepetçi: “ Aslında üç yüz altını emeğimin karşılığı olarak istiyorum. Daha sırada birçok sipariş var, bunları ertelemem lazım. Ayrıca yeni siparişler gelebilir. Bu üç ay içinde pazara çıkmamam gerekir. Siz de takdir edersiniz, pazara çıkmamak kazancımın önemli bir kısmını kaybetmeme neden olacaktır “ deyince zengin adam sepetçiye hak vermiş ve ücretin yarısını peşin ödemiş. Sepetleri alırken kalan yüz elli altını ödeyeceğini söyleyip gitmiş. Sepetçi gündüzlerine gecelerini de katarak uğraşmış, göz nuru dökmüş. Sağlam ve incecik sazları birbirinin üstüne örmüş. Bunların üzerlerini resimlerle, boyalarla süslemiş. Bu arada neden pazara çıkmadığını soranlara durumu anlatmış. Sipariş için gelenlere de sürenin sonunda tekrar uğramalarını söylemiş.

Sonunda, üç aylık süre dolmuş. Sepetçi, zengin adamın geleceği günden bir önceki gün sepetlerin yapımını tamamlamış. İkindi vaktine doğru kahveye çay içmeye gitmiş. Kahvede zengin adamın sabaha karşı öldüğünü öğrenmiş. İyiliksever, dürüst bir tüccar olarak tanınıyormuş. Sepetçi onun nerede oturduğunu öğrendikten sonra üzgün bir şekilde dükkânına geri dönmüş. Yarın olmuş, öbür gün olmuş, aradan bir hafta geçmiş. Sepetleri arayan soran olmamış. Bu arada sepetçi eskisi gibi sepet yapmaya, pazara çıkmaya başlamış ama dükkânının bir köşesinde duran üç sepeti gördükçe bir düşüncedir alıp gidiyormuş.
“ Sepetleri adamın evine götürsem karısı, oğlu, kızı vardır, yüz elli altın ödeyip alıverirler belki. Sepetleri biraz ucuza başkalarına satmaya kalksam, gelirlerse bu dükkana, sepetçi, bizim üç sepet hani? Bak bu torbada yüz elli altın var. Ver sepetleri al paranı derlerse, ben ne yaparım? “ Bakmış bu böyle olmayacak bir sabah sepetleri bir çuvala koymuş, zengin adamın konağına gitmiş. Sepetçiyi konakta zengin adamın üç oğlu karşılamış ve olanları öğrenince çok şaşırmışlar. Gençler, babalarının işlerine yardımcı olduklarını ve onun kendilerinden gizli saklısının bulunamayacağını, sepetlerin gerçekten güzel olduğunu fakat yüz elli altın verip bunları almalarının mümkün olmadığını, babalarının sepetleri üç yüz altına alıp da ne yapacağını bilmediklerini söylemişler. Bunun üzerine sepetçi sepetlerini alarak dükkânına dönmüş.

Aradan günler, haftalar, aylar geçmiş. Bu zaman zarfında üç sepetin hikâyesini duyan pek çok kişi sepetçinin dükkânına gelip sepetleri görmüş ve çok beğenmiş. Sepetçi üç sepet için yüz elli altın istediğinden kimse sepetleri almaya yanaşmamış. Bir gün o ülkenin padişahı ününü duyduğu üç sepeti görmeye gelmiş. Sepetlerin güzelliğine hayran kalan padişah yüz elli altın ödeyip sepetleri almış. Zamanla üç sepetin ünü dünyanın birçok ülkesine yayılmış. İmparatorlar, krallar, prensler.. Padişahtan üç sepeti alabilmek için yarış içine girmişler. Sepetçi bir kralın padişaha üç sepet için on bin altın teklif ettiğini duyunca hayretler içinde kalmış. Sepetçi yapmış olduğu sepetlerin bu derece ünleneceğini ve bu kadar pahaya çıkacağını beklemiyormuş. Bu durumun nedeninin sepetlerin çok güzel olmasının yanı sıra onların meydana geliş hikâyesindeki değişik şartların ve zengin adamın üç sepeti neden yaptırmak istediği sorusunun bir türlü cevaplandırılamamasının etkili olduğunu biliyormuş.

Günlerden bir gün zengin adam sepetçinin rüyasına girmiş ve üç sepeti, üç oğluna hediye olarak yaptırdığını söylemiş. "Oğullarım evlenirken, sepetleri altınla doldurup düğün hediyesi olarak verecektim." demiş. Sepetçinin, canım efendim, tanesi yüz altına özel sepet yaptıracağınıza, benim dükkandaki beş altınlık güzel sepetlerden neden almadınız, sorusuna zengin adam şu cevabı vermiş: " Zenginliğim fark edilsin, herkes tarafından bilinsin istedim. Ben altınları normal bir sepete koysaydım zenginliğimin ne kıymeti kalırdı? Altınların konacağı sepetler de altın gibi kıymetli olmalıydı."

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

---------------------------------------

Nusret Ertürk'ün Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan kısa yazılarından oluşturduğu Aklın Atları kitabına adını veren yazı.

AKLIN ATLARI

Melih Cevdet Anday, ' Rahatı Kaçan Ağaç ' adlı şiirini, Ankara'da yazmıştı. Etlik bağlarına yakın o ağaç mutludur, rahattır. Ama ağacın bir büyük eksiği var; ' Kötülemiyor karanlığı '. Ozan, şiirinde diyor ki; ' Ona bir kitap vereceğim/Rahatını kaçırmak için ' Ozan, ağacın bile karanlığa karşı sessiz kalışını içine sindiremiyor.
Bir de günümüze bakalım. Katmerleşmiş karanlığı kötülemeye yüreği yetmeyen bir sürü insan göreceksiniz...Onlara, kitap değil kitaplık verilse yeridir.
Mahmut Makal, Ömer Nida, Kemal Çukurkavaklı aynı masadayız. Ankara Sanatseverler Derneği. 18.1.1992 günü akşamı. Şair, mizahçı, denemeci, Cumhuriyet yazarı Ömer Nida İstanbul'dan gelmiş. Çukurkavaklı onunla söyleşi yapacak. Makal, hoşbeşten sonra soruyor:
" Sayın Ömer Nida, yayınlanan kaç kitabınız var? "

Ömer Nida, her zamanki alçakgönüllü durumuyla yanıtlıyor:
" Dört beş tane kadar..."

Makal, engin birikimiyle, özgür düşüncesiyle espriyi patlattı:
" Eskiden bir kitapla peygamber olunuyordu. Sen beş kitapla ne oldun? "
Ömer Nida, okurunu kanatlandıran kitaplarıyla hep aramızdadır.

Köydeki Keklikler ( 1976 ), ilk öykü yapıtımdır. Başaran'ın, Makal'ın yapıtlarıyla Yeni Büyük Dağıtım yayınevince 4500 adet basılmıştı. Tümü, altı ayda okuyucusuna ulaşmıştı. Geçende, internette yapıtın adına bir bakayım dedim. Bursa İnegöl'den 1959 doğumlu Serdar Yıldırım'ın 10 ekim 2010 tarihli yazısında yapıtımın izini buldum. Yıldırım, 1982'de İstanbul'da Büyük Dağıtım'a uğrar. Tanıdık ortak, dört kitap seçer, Yıldırım'a verir: Linç ( roman ) Kerim Korcan, Başlayan Kavga ( roman ) Hasan Kıyafet, Radar ( öykü ) Hasan Kıyafet , Köydeki Keklikler ( öykü ) Nusret Ertürk...

' Bak Serdar, bu kitapların sana ve başkalarına çok yararı olacaktır. ' sözü de eklenir. Serdar, Linç'i dokuz, diğerlerini dörder kez okudum. ' diyor. Yıllarla birlikte öyküler yazmaya başlar.
' Kitap okudum, hayatım değişti. '
Kitap dostu Serdar Beyle henüz görüşemedim. Onu, gönülden kutluyorum.
Yazarın, bunları duyması, dünyanın en büyük mutluluğudur.
Bir beyefendi, gezdiği zengin kitaplıktan hoşlanmış. Kitapları tek tek incelemeye başlamış. Ortalara gelince aniden durmuş. Karl Marks'ın yapıtlarına rastlamıştır. Dişlerini sıkmış, bağırmış, 'Kitapsıız! Okusaydı, yaşamı kesin değişecekti. Kitaba, sanata kızanlara ilk yardım diye, birer kitap vermeli...

Örneğin damat adayının mal varlığı sorulur; evi, arabası, katı, yatı... Merak edilecek başka konular olmalı öncelikle. Adaya sormalı: ' Elinizdeki kitabın adını söyleyiniz. ' ' Son ay içinde hangi oyunu izlediniz? ' 'Ezbere, iki şiir okur musunuz? ' ' Sevdiğiniz bir şarkıyı seslendiriniz. ' ' Sizi etkileyen iki bilim insanının buluşlarını anlatınız. ' ' Üyesi olduğunuz iki sivil toplum örgütünün adını veriniz. '

İnsan, ancak aklın atları ile insan olur.
Aklın Atları - Nusret Ertürk - Payda Yayıncılık - Ankara 2013

--------------------------------------

Ben yukarıdaki kitap tanıtımında adı geçen Serdar Yıldırım. Nusret Ertürk Bey, sonunda benimle görüşme imkanı buldu. Dört defa telefonla konuştuk. Pek çok defa mesajlaştık. İnanılmaz güzel ve iyi niyetli bir insan. Ben şimdi Bursa'dayım. Nusret Bey, Aklın Atları kitabını posta yoluyla bana gönderdi. Kitabını imzalamış ve şu mesajı yazmış: Kitap dostu, sanat dostu, vefalı kardeşim sevgili Serdar Bey'e, AKLIN ATLARI ile iyi yolculuklar diliyorum. 26.08.2013

Ayrıca daha sonra yazmış olduğu kitaplardan
Masalımsı Öykülerden oluşan YULAR ve GÜNEŞLER KARARMASIN adındaki kitaplarını bana postayla gönderdi. Sağlıklı ve mutlu kalın. 05.11.2013
  Alıntı ile Cevapla

IRCForumu.Net - Reklam Alanı

Cevapla

Etiketler
adam, sepetçi, serdar, İle, yıldırım, zengin
IRCForumu.Net - Sponsor Bağlantılar



Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık